içerik yükleniyor...Yüklenme süresi bağlantı hızınıza bağlıdır!

Enjekte Edilen Yanlış Bir Anlayışın Neticesi Gazze

   “Ben Allah’ın emriyle Cihad yolunda hareket etmeye vazifedarım. Cenab-ı Hakk’ın vazifesine karışmam, muzaffer etmek veya mağlup etmek onun vazifesidir.” Üstat Bediüzzaman hazretlerinin ifadesiyle tarihte Cengiz Han'a kafa tutan nadir devlet büyüklerinden olan Celaleddin-i Harzemşah hazretlerine ait olan bu söze bugün İslam Alemi ne kadar muhtaçtır değil mi? Bizde bu anlayış kaybolduğu için cihad anlayışı da kaybolmuş maalesef. Elimizde yeteri kadar silah yok, teknolojimiz gelişmemiş, geri kalmışız, başkasına bağımlıyız, biz bir vurursak onlar on vururlar, bir kaybettirirsek yüz kaybederiz. Maalesef bu mantıkla ümmete cihad şuurunu da kaybettirdiler. Ama bir iki ayda yok olur dedikleri Gazze'de Hamas iki yıldan daha fazladır cansiperane bir şekilde mücadele ediyor, onlara kök söktürüyor, daha bugün, devlet diyemeyeceğimiz ve hiçbir zaman devlet olamayan ve olamayacak terör devleti tabirine bile layık olmayan çünkü onun sonunda yine bir devlet kelimesi eklenip olumlama yapılmış oluyor, bir terör eşkıya şebekesi olan İsrail'in Sumud Filosu’na yaptığı saldırıdan sonra onları Aşdod Limanı’nda top ateşine tuttu.

İsrail ki Amerika'nın gücü ile de en gelişmiş silahlarla ve teknoloji ile saldırmalarına rağmen. Söylenecek çok şey var, yaramız derin ama moralimizi yüksek tutuyoruz. Öyle inanıyorum ki; nasıl ki Gazze büyük bir direnişe vesile oldu, büyük bir uyanışa vesile oldu, aynen öyle az da olsa bu bir avuç Sumud Filosu’naki insanlar da ümmetin uyanışına vesile olacaklar. Hem de öyle vesile olacaklar ki, öyle yiğitler çıkacaklar ki kök söktürecekler. Bugün kendilerini hakim görenler, hiçbir şeye hükmedemediklerini ve hiçbir şeyin onların elinde olmadığını, onların ne kadar aciz, pasif olduğunu ve gönüllü insanları durduramayacaklarını görecekler, görecekler ama en çok da üzüldüğüm noktalardan birisi şu; İslamiyeti dillerinden düşürmeyen İslam ülkelerinin siyasetçileri dizlerini dövmek zorunda kalıp saçlarını başlarını yolacaklar. Belki de dizlerini bile dövmeye, saçlarını başlarını yolmaya bile vakitleri kalmayacak. Dünyevi ve uhrevi bir pişmanlıkla kalacaklar.

 Rabbim basiret versin, akıl versin, fikir versin. Baştakilerin başına akıl kalplerini iman nasip etsin. Büyüklerimiz azdan az çoktan çok demişler. Ya bu sözler hikâye değil, masal değil, efsane değil. Kaldı ki yaklaşık iki, iki buçuk yıldır bu sözleri gözlerimizin önünde her gün fiili olarak yaşayan ve yaşatan bir avuç da olsa bir kitle var; mücahitler her kitlesi, kahramanlar kitlesi, Allah'ın aslanları kitlesi. Ya bunlar da mı bize ders olmuyor, bunlar da mı? Hala başımızı kuma sokmuşuz ve gökten inecek yardımları bekliyoruz. Şüphesiz Allah gökten yardım da gönderir, melekleri de gönderir, rahmetini de gönderir, nurunu da gönderir, gazabını da gönderir. Varlıklara ol der, oluverir. Peki bizim vazifemiz ne, biz neden yaratıldık, biz neden varız, varoluş gayemiz ne, ebedi mi yaşayacağız?  Hayatımız elden gitmesin, malımız gitmesin, devletimize, ordularımıza saldırı olmasın, burnumuz bile kanamasın diye kılımızı kıpırdatmıyoruz. Peki ebedi mi yaşayacağız, bunu hesabı sorulmayacak mı, biz niçin varız? Her olaydan sonra diyoruz daha bundan büyük bir olay olamaz ve muhakkak şimdi müdahale edilecek, az kaldı, aha şimdi müdahale edilecek ve bu kelimeler sürekli boğazımızda düğümlenip duruyor. Daha ne olsun; kardeşlerimizin namusları mı payimal olmadı, mücahidler tek tek şehit mi edilmedi, daha yeni doğmuş bebekler mi katledilmedi, dünyanın en güzel şehirlerinden biri olan Gazze yerle bir mi edilmedi... Ne yapılmadı ki anlatılmakla bitmez, yazılmakla bitmez, yayınlamakla bitmez... Daha önce hep diyordum; biraz daha toparlanmamız lazım, biraz daha güçlenmemiz lazım, biraz daha ayağa kalkmamız lazım. Hep o günler için sabrediyoruz, o günleri için bekliyoruz, o günler için direniyoruz, o günler için sadece sözle beyanlarda bulunuyoruz, icraatta bulunmuyoruz diyordum.  Ama yoook, güçlenme zamanlarını beklemenin hiçbir mantığı yok, en zayıf anlarımızda bile bizi güçlü kılacak şey mücadele etmektir.  

Allah rızası için cihad etmektir, ben buna inanıyorum. Bu beyana güveniyorum ve bunun bizi güçlü kılacağını yani mücadele edince güçleneceğimizi, güçlendikten sonra cihad edeceğimizi savını savunmuyorum. Bu sava inanmıyorum ve bunun bir oyun olduğuna kanaat getirdim artık. Şunu da belirteyim; Ortadoğu ve Asya genelde alttan üste doğru düzelen bir halk tabakası değildir, üstten alta doğru düzeliyor. Üst ne derse o yapılıyor. Bu çok büyük bir çelişkidir, Bediüzzaman hazretlerinin: “Asya bahtının miftahı şuradır.” beyanına terstir ama maalesef yapımız bu. Toplumun o seviyeye gelebilmesi için biz eğitimciler olarak, muallimler olarak, Allah'ın izni ve inayetiyle elimizden geleni yapıyoruz. Şuraya hazır olacak bir seviyeye gelmek için biz manevi kılıcımız olan kalemimizi, dilimizi ve ef’alimizi gece gündüz kullanıyoruz. Allah'a şükürler olsun inşallah bize daha çok güç verir, kuvvet verir gayret verir, aşk verir, şevk verir, fakat o günleri zamanımız için söylüyorum beklemenin hiçbir anlamı yok. O günler zaten gelecek, onun için biz zaten çırpınıyoruz, didiniyoruz. O günler gelinceye kadar Allah rızası için söyleyin; Zülme seyirci mi kalacağız ya? Ve yine söylüyorum Asrın hastalıklarını teşhis edip tedavilerini de bize sunan üstadın yine sözleriyle sözlerime nihayet vermek istiyorum. “Allah baştakilerin başına akıl, kalplerine iman nasip etsin. Kur'an'ın ahkâmıyla yüreklerinin atılmasını nasip etsin.

Halk kanaatimce yapacağını gösterdi. Boykotuyla, meydanlarda mitingleriyle, canlarını hiçe sayıp derme çatma sandallara binip denizleri aşarak, halk yapacağını yaptı. Sıra onlarda... Ya Allah için merak ediyorum ve şöyle bir soru soruyorum İnşallah makul cevaplar alırım; Kıbrıs Harekatı’nı yaptığımız dönemden daha mı zayıfız?

Bu yazı 21 defa okunmuştur.
YAZARIN DİĞER YAZILARI
FACEBOOK YORUM
Yorum