içerik yükleniyor...Yüklenme süresi bağlantı hızınıza bağlıdır!

HACI HALİL ÇİFTLİĞİNDE KURBAN KESMEK "KURBİYET" İÇİNDİ.


       Günün en sıcak saatlerinden biriydi. Taş avlunun ortasında serin rüzgârla birlikte dönen çay kokusu, geçmişle bugünü birbirine bağlar gibiydi. 

       Güneş, taş zemine keskin gölgeler düşürüyordu. Eski taş duvarın önünde, paslı demir kapılar zamanın izini taşıyor, suskunluklarıyla yılların şahidi gibi duruyordu.

       Kasaplar Annesi'nin kurbanıyla uğraşırken Nursel, başındaki soluk pembe örtüsünü hafifçe düzeltip minik kızının elinden tuttu. Henüz yürümeye yeni başlayan Gökçe, bembeyaz ayakkabılarıyla yavaşça masaya doğru ilerliyordu. 

       Gökçe'nin yüzünde meraklı bir tebessüm, gözlerinde yepyeni bir dünyanın heyecanı vardı. Minik ellerini masanın kenarına dayamış, içeride ne olup bittiğine bakmaya çalışıyordu.

        Nursel'in eşi İbrahim, plastik sandalyede oturmuş, bir yudum çay alırken gözlerini minik kızı Gökce'ye çevirmişti. Kahverengi tişörtüne düşen güneş hüzmeleri, yüzündeki çizgilere dokunuyor, zamanın biriktirdiği yorgunluk ve sevgiyi birlikte sergiliyordu. Gözlerinde hafif bir yorgunluk vardı ama Gökçe'ye her bakışında, içinde yeniden doğan bir neşe beliriyordu.

       "Yavaş, düşeceksin kızım,” dedi Gökçe'ye nazikçe, gülümseyerek.

      Gökçe'nin elinden tutmaya devam etti ama küçük kız, her zamanki gibi kararlıydı. Büyümek isteyen her çocuk gibi, kendi adımlarını kendisi atmak istiyordu.

       Yan masada oturan yaşlı teyze sessizce onları izliyordu. Belki de kendi gençliğini hatırlıyordu; küçük çocukların gölgesinde kaybolmuş yılları, bir zamanlar aynı taş avluda geçen yaz akşamlarını...

      İbrahim, çaydan bir yudum daha içti. Hanımı Nursel’in elinden tuttuğu Gökçe'ye baktı, sonra gözlerini eşine çevirdi:
        “Ne çabuk büyüyorlar,” dedi alçak bir sesle, ama içinde koskoca bir hayranlık vardı.

       O an, sade gibi görünen bu an, zamanın içinde bir düğüm oldu. Ne geçmişi düşündürttü, ne geleceği. Sadece oradaydı: bir yudum çay, minik bir adım, annenin güven veren eli, babanın mütevazı bakışı. Her şey eksiksizdi sanki...

       Belki hayat tam da buydu: gölgede içilen bir çay, bir çocuğun ilk adımları ve birbirine tutunan eller. Kurban da Allah rızası yolunda,  buna benzer bir niyetle Rabbulâlemin'e yaklaşmak, yani kurbiyet için değil miydi?

 

(Not. Gerçek Bir Hayat Sahnesi)

Bu yazı 63 defa okunmuştur.
YAZARIN DİĞER YAZILARI
FACEBOOK YORUM
Yorum