-
Suna İlhan
Tarih: 02-10-2025 10:09:00
Güncelleme: 02-10-2025 10:09:00
"Gelin kayınvalidesine bakmak zorunda mı?"
Sohbet meclislerinde bu soru, genellikle kayınvalidesiyle derdi olan gelinlerden geliyor. Kimi için haklı bir serzeniş kimi için omzundaki yükten kurtuluş çabası.
Evet, dinen gelinin veya damadın kayınvalide veya kayınpedere bakma, onların ihtiyacını karşılama gibi bir zorunluluğu yok. Lâkin bu zorunluluk olmayışı iki taraf için de geçerli. Olayın başına gelelim:
- Kayınvaldenin gelinin sözünde, nişanında şu kadar masraf yapması zorunlu mu?
- Hayır!
- Nişanlılık döneminde ziyaretler, ziyafetler yapmasını, hediyeler almasını nasıl karşılarsın?
- Çok hoş geliyor. Ailemi ve beni onure ediyor.
- Kına gecesi yapılan gelenekler, düğün eğlencesine akıtılan paralar, gelin alma esnasındaki töreler ve masrafları yapmasa harama mı işler?
- Ne münasebet...
- Evindeki bazı eksiklikleri tesbit edip alıp gelmesine ne demeli?
- Şeyy, yani güzel oluyor.
- Hamile kaldığında hemen bebek için hazırlıklara başlamak zorunda mı? Doğumda aldığı hediyeler?! Oysa bunların hiçbirini yapmak zorunda değil. Senin çocuğunu ciğerine sokacak kadar sevmek, yemekler yapıp seni davet etmek, annenle görüşmek zorunda da değil. Oğlunu ve torununu çağırsın, yesin içsinler. Ne hissedersin? Elleri dolu dolu gelip senin misafirlerine ikram yapma mecburiyeti de yok.
- Anladım. O bana mecbur olmadığı şeyleri yapıyorsa ben de mecbur olmadığım hâlde ona bakmam vefa borcudur. Tamam da bütün bunları yapmayan da var. O zaman iyilik edene iyilik etmeli, iyilik etmeyeni koyvermeli mi?
İşte bu, madalyonun görünen yüzü. Bir de görünmeyen tarafı var. Testi içindekini sızdırır. Eğer insanın içinde, Allah rızası için iyilik yapma, ihtiyaç karşılama, darda kalana el uzatma duygusu varsa, bunun yansıması önce yakınlara sonra daha geniş daireye doğru yayılır. Her insan kendi amel defterini doldurur. Karşındaki defterini karalamış vaya boş bırakmışsa bu onun sorunu. Şimdi oklar sana çevrildi Ne yapacaksın? İman mı, intikam mı devreye girecek? Sen nesin? Hamurun nasıl yoğrulmuş? Başkasına değil, kendini kendine ispat zamanı. Bu imtihan nasıl geçecek?
Eskiden gelinler, bir hizmetçi gibi görünüyor, evlendiği günün ertesinde olağanüstü bir değişim bekleniyordu. Daha dün anasının hazırladığı sofraya oturan veya oyuncakları arasından koparılan kız çocuğu evlendiği andan itibaren bütün evin iş idaresinden sorumlu tutuluyor, eti de kemiği de kayınvalideye bırakılan bu körpe, hiç tanımadığı ve kendisine "el kızı" gözüyle bakan insanların insafıyla yaşıyordu. Dinden uzak, nereden geldiği belli olmayan bir törenin tahakkümü altında işlenen zulümlerin ne haddi vardı ne hesabı soruluyordu.
Bugün sık sık gündeme gelen yukarıdaki gibi bir soru, o günkü şartlarda kimsenin aklına gelmiyordu.
Lâkin biz, ifrat ve tefrit konusunda mahir olduğumuz için eskiden zülme uğrayan gelinlere inat bugün de zülme uğrayan kayınvalideler var.
Hâlbuki, inanan bir toplumda farz olan ibadetlerin yanısıra nafile olan, sadaka ve ecir amaçlı işlenen amellerin Allah'a daha çok yaklaştırdığı müjdesi hakim olmalı. Bir gelin, yaşlı bir kadına iyilik ederse bir sevap alır, kayınvalideye iyilik ederse iki sevap alır. Hem iyilik yaptığı hem de silai rahimi yaşattığı için.
Gençken yaşlılara hizmet edene, yaşlandığında Allah'ın hizmetçiler yaratması hadisi de bize ışık tutmuyor mu?
Anne veya babaya evlatları bakmak zorunda. Amenna! Peki sen o eşle evlenirken, "iyi ve kötü günü paylaşma" ahdinde bulunmadın mı? İşte adamın kötü günü gelmiş çatmış. Annesi hasta ve bakıma muhtaç. Eşin işine mi gitsin, hasta bakımı mı yapsın? Hani destek? Sen elinden geleni yaptın ama ne eşini ne anasını memnun edemedin mi? Dur, daha senin hikayen bitmedi. Sen razı oluncaya kadar Allah'ın vereceği günler gelecek. Mecbur olamadığın hâlde bu tür hizmetlerin karşılığında Allah'tan alacağı dünya ve ahiret mükafatını düşünen bir gelin o meşhur sorunun cevabına değil, alacağı kazanca odaklanır. Senin nafakanı temin eden, sana destek olan, gönlünü hoş eden eşini yetiştirip senin hizmetine sunan ebeveynini yok saymak hezimettir, bencilliktir, ahmaklıktır.
Eskiden, yaşlı olan evde bereket olduğu inancı onların hatırlı olmasına sebep oluyordu. Lâkin yitirdiğimiz pek çok maneviyatın yanında bu da akıp gitti. "Evlerde neden bereket kalmadı?" sorunun cevabını uzakta aramamak lâzım.
-Gelinlerin de haklı olduğu, illallah dediği anlar yok mu?
- Elbette var. Hâlâ oğlunu bırakamayan, onun da bir ailesi olduğunu kabul edemeyen ebeveynler var. Kendisi görmediği için gelini güzel şeyler yaşadıkça kıskanan analar, dillerindeki zehirli sözlerle gelinleri huzursuz ediyor. Kendi zamanındaki cahilliğini unutup gelinden olgunluk bekleyen sabırsızlar var. İki gencin bazı muhabbet ve gezmelerine nane olan, limon sıkan, onların özel hayatlarına müdahale eden kayınvalideler de kendilerini itici hâle koyuyor. Torununu severken: "Yarısı yavrumun yarısı, yarısı yılanın yarısı" denmesi, o yılana(!), "gel de beni sok" demenin dolaylı cümlesidir.
Hasta bakımını özellikle uzun süreli yatak ve alzheimer gibi hastalıkları olan yaşlı bakımlarının zorluğu tartışılmaz. Büyük özveri ve sabır gerektirir. Şurası bir hakikat ki, insan derdin içindeyken hiç bitmeyecek sanıyor. Ama öyle değil! Bu bir vesvese ve yanılsama. Her çıkışın bir inişi var ve her musibet beraberinde büyük bir mükafatla geliyor. Sebat ve sevgiyle onu karşılayanlar, imtihanı yüz akıyla geçmiş oluyor. Lâkin bu konuda başka sınanmalar da devam ediyor: Kardeş sayısı birden fazladır ama hasta bir kişinin omzuna bırakılır, diğerleri kerhen ziyaret eder, üstüne bir de "iyi bakılmadığından" şikayetçi olurlar. Kimi büyükler de bakanı bırakıp bakmayanın duacısı ve yardımcısı olur.
Gözlemlerime dayanarak söylüyorum: Gelinine iyi davranan kayınvalide, o iyiliğin karşılığını görüyor. Bunun aksi de mümkün. Bunun da aksi mümkün. Yani, gelinine kötü davranan kayınvalide, gelindeki vicdan ve Allah rızası sayesinde bakılıyor. Bunda, akıl sahipleri için pek çok hikmetler vardır.
Kayınvalidenin biri dedi ki: "Kızım evlendiğinde, kaynanasının ona nasıl davranmasını istiyorsam, gelinime öyle davranıyorum."
Alzheimer olan kayınvalidesine çiçek gibi bakıp onu yerine yerleştiren bir gelin de dedi ki: "Eşimi sevdiğim için onun sevdiği annesine de severek baktım."
"Ya eşini sevmeseydim?" diye sordum.
Düşündü ve dedi ki: "Gene bakardım. Çünkü kayınvalidem çok iyi biriydi ve o hâle düşecek kadın değildi. Onu seviyordum ve gereken neyse onu yaptım. Zelîl bırakacak değildim. "
Rahmetli kayınvalidemin bir sözü vardı: "Kurbağa közleyene kurbağa közleyen bulunur."
Kısacası, bu konuda kitaplar dolusu yazılar, birbirini tamamlayan ya da reddeden hatıralar, teori veya pratikler vardır. Çok su kaldıran bir mevzu olmasının yanısıra tecrübî ve şahsına münhasır hayatlar sözkonusudur.
Allah, kimseyi kimseye yük etmesin. Ama edecekse de vicdanlı insanlarla karşılaştırsın. Gerisi azap, gerisi harap...